Sinan’la Canan bir gün okula gidiyorlardı. Okula
yaklaştıklarında Sinan,
“Aaa, bak yerde bir zarf var.” dedi.
Sinan, birkaç adım attı ve yerdeki zarfa uzanıp zarfı aldı
ve çabucak zarfı açtı. Sinan’ın gözleri bir anda parladı.
“Ooo, 300 lira… Yaşasın, yakında kumbarada çok param
olacak.” dedi Canan’a.
Canan şaşırmıştı. Sinan’a,
“Sen bu parayı kumbarana mı atacaksın?” dedi.
Sinan,
“Evet, kumbarama atacağım. Kumbaram kısa sürede dolmalı.
Yoksa yazı yine bisikletsiz geçirmek zorunda kalacağım.”
Canan,
“Nasıl yani?”
Sinan,
“Babam, kumbaramı doldurduğumda bana bisiklet alacağını
söyledi.”
Canan,
“Ama, Sinan o para senin değil ki...”
Sinan,
“Olsun, o parayı ben buldum; o para artık benim.”
Canan,
“Bence yanlış düşünüyorsun. O para senin değil. Sahibini
bulup o parayı sahibine teslim etmen gerekir.”
Onların böyle heyecanlı konuştuklarını gören İlyas yanlarına
gelip
“Arkadaşlar, ne oldu, ne tartışıyorsunuz?” dedi.
Canan,
“Sinan, yolda 300 lira buldu. O para artık benim, diyor.”
İlyas,
“Sinan’cım, o parayı sen kaybetseydin ve ben bulsaydım ne
yapardın?”
Sinan hiç düşünmeden,
“Parayı isterdim.” diye cevap verdi.
İlyas,
“Vermiyorum, deseydim ne yapardın?”
Sinan,
“Öğretmenime söylerdim.”
İlyas,
“O zaman senin de yolda para bulduğunu öğretmenimize söylemen
gerekiyor sanırım bence”
Sinan,
“Haklısın arkadaşım. Hemen öğretmenimizi bulup söyleyelim.”
Canan,
“Tebrik ederim Sinan’cım, doğrusu bu!”
Sinan, Canan ve İlyas güle oynaya okula gidip sınıfın
kapısında öğretmenlerini beklemeye başladılar.
Zil çalıp öğretmenleri gelince Sinan,
“Öğretmenim okula gelirken yolda 300 lira buldum, o parayı
size teslim etmek istiyorum.” dedi.
Öğretmen,
“Aferin, Sinan’cım. Kaybeden mutlaka üzülmüştür. Onu
sahibine ulaştırmamız lazım. Sen bana şimdi parayı tam nerede buldun onu söyle
bakalım.
Sinan,
“Mehmet Bakkalı geçtikten sonra kaldırımda buldum
öğretmenim.”
Öğretmen,
“Çocuklar, ben dersten sonra Mehmet Bakkala gider, kendisine
para kaybettiğini söylenen birisi uğrayıp uğramadığını sorarım, varsa parayı
sahibine teslim ederim; yoksa öyle biri çıktığında bize haber vermesini
söylerim.”
Sinan,
“Teşekkür ederim öğretmenim, umarım paranın sahibi bulunur.”
Öğretmen,
“Umarım Sinan’cım bulunur.”
Olayın üstünden birkaç gün geçmişti ki okula yaşlı biz teyze
gelip kapıdaki güvenlik görevlisine adının Meltem olduğunu ve Selin Öğretmen’le
görüşmek istediğini söyledi.
Görevli, Meltem Hanım’ı Selin Öğretmenin yanına götürüp,
“Selin Hanım, hanımefendi sizinle görüşmek istiyor.”
Selin Öğretmen,
“Buyurun şöyle.” deyip Meltem Hanım’a yer gösterdi. Sonra
“Bir şey içer miydiniz?” diye sözüne devam etti.
Meltem Hanım,
“Teşekkür ederim bir şey almayayım. Ben sizin değerli
zamanınızı almak istemem.”
Selin Öğretmen,
“Olur mu öyle şey!”
Meltem Hanım,
Beni Mehmet Bakkal gönderdi. Geçen gün oğluma göndereceğim
parayı onun dükkanının civarında düşürmüşüm. Bankaya gittiğimde göndereceğim
paranın cebimde olmadığını fark ettim ve çok üzüldüm.
Oğlum şu an Gaziantep’te asker. Her ay ona ihtiyaçları için
bir miktar para gönderiyorum. Bu ay parayı kaybettiğim için gönderemedim. Oğlumu
arayıp olayı anlattığımda,
“Üzülme anne, benim daha param var. Gelecek ay gönderirsin.”
dedi.
“Biliyorum onun parası bitmiştir, çünkü ben ona imkanım
olmadığı için çok para gönderemiyorum. O, sadece beni üzmemek için öyle
söylüyor.
Selin Öğretmen,
“Üzülmeyin oğlunuza göndereceğiniz parayı öğrencim Sinan
yolda bulmuş, bana teslim etti. Paranız bende.
Selin Öğretmen, çantasını açıp çantasında Sinan’ın bulduğu
zarfı çıkartıp Meltem Hanım’a uzattı.
“Buyurun oğlunuzun parası, güle güle harcasın.” dedi.
Meltem Hanım’ın mutluluğu gözlerinden okunuyordu,
“Öğretmenim çok teşekkür ederim, oğlum çok mutlu olacak. Ona
sizden ve öğrencilerinizden söz edeceğim. Eğer izniniz olursa bir an önce
bankaya gitmek istiyorum.” dedi.
Selin Öğretmen,
“İzin sizin. Oğlunuza bizden de selam söyleyin.”
Bu olayın üstünden yaklaşık üç hafta geçmişti. Selin Öğretmen
elinde bir paketle sınıfa geldi.
Çocuklar, Meltem Teyzenin oğlu Çağdaş, bize Gaziantep’ten
mektup göndermiş. Çağdaş’ın gönderdiği mektubu size okumamı ister misiniz?
Öğrenciler hep bir ağızdan,
İsteriz öğretmenim!
Pekiyi, okuyorum çocuklar!
“Sevgili kardeşlerim. Adım Çağdaş. Şu an Gaziantep’te
askerlik görevimi yapmaktayım. Yaklaşık beş ay sonra askerlik görevim bitiyor.
Oraya gelince hepinizi görmek, yanaklarınızdan tek tek sizleri öpmek istiyorum.
Annem sizleri, sizlerin o güzel davranışınız anlattı.
Sizlerle gururlandım. Ülkeme, ülkemin geleceğine olan inancım bir kat daha
arttı.
Ben araştırmayı, incelemeyi seven bir insanım. Gaziantep’e
geldiğimde Gaziantep’le ilgili çok şey bilmiyordum.
Çarşı izinlerimde Gaziantep’i gezme, dolaşma, tanıma
fırsatım oldu. Bu süreçte Gaziantep’le ilgili bilmediğim bir şey öğrendim.
Gaziantep, Mustafa Kemal Atatürk’ün nüfusa kayıtlı olduğu ilimizmiş meğer.
Sizlere, bu güzel ülkeyi bizlere emanet eden, bizim
geleceğimiz için kendi hayatını hiçe sayıp hiçbir fedakarlıktan çekinmeyen Ulu
Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün nüfusa kayıtlı olduğu Gaziantep’teki fotoğrafını
gönderiyorum. Umarım beğenirsiniz. En kısa sürede görüşmek üzere.
Selin Öğretmen,
Çocuklar, Çağdaş ağabeyiniz bizlere çok değerli bir hediye
göndermiş. O hediyeyi ben sizler adına sınıfımızdaki panoya asıyorum. Kendisi
ziyaretimize geldiğinde ayrıca teşekkür ederiz.
Tüm öğrenciler Çağdaş ağabeyleri tarafından gönderilen
fotoğrafı görmek üzere panonun etrafında toplandı ve panonun önünde büyük bir
alkış tufanı koptu.